herkesin gecesi diyelim
şöyle başlasın
önce ürperten karanlık bir yatak
yolu yok uyuyacaksın
kaz dağlarından maviye dek
sana hüzzam makamında endişeler
kimi zaman güneşli bir kıyısın
yalnız bir çocukta
zamanla kirleneceksin sintine atıklarından
uzak denizlere özlemin yüzünden
bir düş diyelim
göreceksin
yarı açık gözlerinde
kara perdelere sürünen acıklı renkler
dev küvetinin içine mavi tıkıştırmış
körfez ardındaki
belden aşağısı beyaz dağlar
tül gizeminde çekici
gölgelerle koyulmuş yerleri
bir iç deniz diyelim
irkileceksin
gece kıpırdayacak korkulu adımlardan
üzerinde yürüyeceksin tedirgin
gittikçe ikileşeceksin
gölgelerin güven giyinecek
ay düşecek kimi yerlerine
giysin maviye çalık ak desen
duvar duvarlığını bilecek
gece geceliğini
sana sarıldıkça onun olacaksın
kuşkuların yedi emin’ e emanet
zorla alacak seni
al halkalara bezenmiş bileklerinden
dönüşümler diyelim
yalnızlık mı diyorsun
diyorum ki
dünyadaki tek yalnızsındır sen
yüksek tepeler, yamaçlar, vadiler, düzlükler, kıyı kuşları, deniz kenarları
ve suya yürüyen yengeçler, mercanlar, su canlıları
karanlık suyladırlar
tersine oluşumlarından
çoğaltırlar bizleriyse
bir çırpıda geçti işte
saat kalk çalıyor israfil’ in nefesinden
geceden sıyrılabilirsin artık
yeniden kavgalara, yeniden güneşlere
sabahlara angın seslerini düşle uyanışının
gelip geçti diyelim
herkesin gecesi uykuların
yolu yok yine gelecek
balık kokusu, ağ sarmalı, saz kulübesi, çam gölgesi, tuz bedeni, güz hüznü
ve tan söküşü, ay dönümü, can bedeni
her sabahla yeniden gelecek
söz tükendi
karada gece çoktan renk örtündü
kasırgaların boz girdaplarında sabahlanamaz
karanlık gece
şimdi şen ve esen bir yurt gibi sarıl bana
ki kulağıma fısıldadığın tüm adların
hakkını vermeye sulara döneyim
hükmünü vermeye döneyim
kaz dağlarından maviye dek
ölüm gibi sonu yok uyanışının
Ömer Serdar
şöyle başlasın
önce ürperten karanlık bir yatak
yolu yok uyuyacaksın
kaz dağlarından maviye dek
sana hüzzam makamında endişeler
kimi zaman güneşli bir kıyısın
yalnız bir çocukta
zamanla kirleneceksin sintine atıklarından
uzak denizlere özlemin yüzünden
bir düş diyelim
göreceksin
yarı açık gözlerinde
kara perdelere sürünen acıklı renkler
dev küvetinin içine mavi tıkıştırmış
körfez ardındaki
belden aşağısı beyaz dağlar
tül gizeminde çekici
gölgelerle koyulmuş yerleri
bir iç deniz diyelim
irkileceksin
gece kıpırdayacak korkulu adımlardan
üzerinde yürüyeceksin tedirgin
gittikçe ikileşeceksin
gölgelerin güven giyinecek
ay düşecek kimi yerlerine
giysin maviye çalık ak desen
duvar duvarlığını bilecek
gece geceliğini
sana sarıldıkça onun olacaksın
kuşkuların yedi emin’ e emanet
zorla alacak seni
al halkalara bezenmiş bileklerinden
dönüşümler diyelim
yalnızlık mı diyorsun
diyorum ki
dünyadaki tek yalnızsındır sen
yüksek tepeler, yamaçlar, vadiler, düzlükler, kıyı kuşları, deniz kenarları
ve suya yürüyen yengeçler, mercanlar, su canlıları
karanlık suyladırlar
tersine oluşumlarından
çoğaltırlar bizleriyse
bir çırpıda geçti işte
saat kalk çalıyor israfil’ in nefesinden
geceden sıyrılabilirsin artık
yeniden kavgalara, yeniden güneşlere
sabahlara angın seslerini düşle uyanışının
gelip geçti diyelim
herkesin gecesi uykuların
yolu yok yine gelecek
balık kokusu, ağ sarmalı, saz kulübesi, çam gölgesi, tuz bedeni, güz hüznü
ve tan söküşü, ay dönümü, can bedeni
her sabahla yeniden gelecek
söz tükendi
karada gece çoktan renk örtündü
kasırgaların boz girdaplarında sabahlanamaz
karanlık gece
şimdi şen ve esen bir yurt gibi sarıl bana
ki kulağıma fısıldadığın tüm adların
hakkını vermeye sulara döneyim
hükmünü vermeye döneyim
kaz dağlarından maviye dek
ölüm gibi sonu yok uyanışının
Ömer Serdar
0 yorum:
Yorum Gönder